"Ben de Seni"ler (Ozan Önen) 2

     Hepaistos'tan daha fazla çalış.
     Sokrates'ten daha çok düşün.
     "Tembellik hakkı"nı yine de sen savun.
     Yediğin zeytinin çekirdeğini avucuna tükürürken, bilimsellikten en taviz vermeyen rasyonalist bile olsan, tufandan sağ kurtulan bir güvercinin onu tükürüp de zeytin ağaçlarını tüm devrana nasıl da peyda ettiğini tasavvur et.
     21. yüzyılın Oscar Wilde'ı sen ol, havandan geçilmesin; ölürsen, mezar taşında ruj izleri eksik olmasın.
     Sırf güzel şiirler yazıyor diye mor kâküllü, bal gülüşlü, arı Sappho olmaya çalışma; bu defa, Eressoslu şair, güzelim Sappho'nun Lesvos'tan görebildiği güzeller güzeli manzarası olmaya çalış...
     "Üç güzeller yarışması"ndaki altın elmayı; "üretim hatası var" diye Hermes aracılığıyla Zeus'a geri yolla.
     Güzelliğin hükmünü Paris'e bırakma; güzelliğin hükmünü veren sen ol.
     İskenderiyeli Hypatia'dan daha güzel olmaya çalışacağına, ondan daha bilge olmaya çalış.
     Aşk ya da bilgelik uğruna dağları delmene gerek yok; dağlarda birkaç gün geçirmen ve kendini kendine doğru adımlaman kâfi.
     Sevdiğinin zannı altında ol, pirinin kalbinde.
     Pirin âşığın olsun.
     Gök kubben pirin.
     Sen de beni sevme; ben seni severim.
     Sen bugünlük keyfine bak.
     Karnın acıkırsa da hayatında ilk kez meyveleri dalındayken tat.
     Tıka basa yemek yeme ama rüyanda şu pırıl pırıl dolunayı kurabiye gibi yediğini gör; deniz seviyesinin 39 km üstündeyken bile dünya senin olsun; Babil Kulesi bile zevke gelip yeniden kurulsun.
     Boğaz'ın suları üç kere çekilip beş kere kudursun.
     Sen bugünlük keyfine bak.
     Keyfime bakacağım derken şişmanlıktan çatlarsan, heykelini Rubens yontsun.
     Bir kedi ol, gezdiğin tüm çatıların kiremitleri çıtır çıtır şarkılar söylesin.
     Binlerce yalan uğruna yaşayacağına, seni sen yapan tek bir gerçek uğruna öl.
     Korka korka binlerce kez ölerek yaşayacağına, korkmadan ve hepimizin sadece bir kere öleceğini bilerek yaşa...
     Fırında yemek yap çünkü fırın mutluluktur.
     Masanda canlı çiçekler mutlaka olsun çünkü çiçeğin canlısını sevmek aşk-ı ekberdir.
     Paraların ön yüzüne resmini yontacakları kadar ünlü değilsen, Efes paralarındaki arı figürü kadar ünlü ol.
     Kızılırmak'ın antik adı "Alyscamps"ın döne dolaşa nasıl olur da Paris Champs-élysée'nin "Elize"sine evrilebildiğini düşün.
     Eğer delirmemişsem, beni delirt.
     Zeytin, defne ya da mersin yapraklarıyla yaptığın çelenkleri, saçlarının hemen üzerine koyarak kutla zaferlerini; aralarına birkaç ölü arı serpiştir ama arıları öldürme: Usul böyledir.
     Usul böyle olmasa da arılar mühim.
     Sana deli diyene, sen divaneyim de.
     "Lykia Yolu'nu yürüyeceğim" deme, hiç değilse bu yaz, bu defa yürü o yolu.
     Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ını artık bitir.
     Kitap yazamıyorsan bile, bir kitap yazsaydın, adını ne koyabileceğini düşün ve bir kenara not et; kulübe hoş geleceksin, çünkü artık bir kitap yazmaya başlamış olacaksın...
     Sen de beni sevme, n'olursun...
     Helle'nin de boğulduğu yer Hellespont'un en dar yeri Sestos ve Abydos arasında boğulan Hero ve Leandros için yas tut mesela; Kala-i Sultaniyye sana eşlik eder; görürsün.
     Ben muhtemelen aynı yeri yüzerek geçmeye çalışacağım, bir mayıs akşamına doğru.
     Beklerim.
     Bu dünyanın tüm çatışması ve kederi, rind ile zâhid arasındaki haldedir;
     Dionysos yani Bacchus olamayacağını biliyorsan, adı "Bakkahi"lerden, yani "Bakha"lardan, yani "İbbakiler"den, yani "Zembekikos"lardan gelen bir zeybek ol:
     "Evohe!" diye bağır, "harmandalı"na gönlünü ver.
     Zeybeklerin başlarındaki çiçekli yazmaların, aslında, antik dünyada "Bakkahi"lerden kalma çiçek çelenkleri ve asma yaprakları olduğunu bil ve zeybekleri sev...
     Ege'yi sev.
     Harmandalı'nı sev.
     Harmandalı oynayan zeybeklerin, kollarını her havaya kaldırıp yere çöktüklerinde, aslında, şaraplık üzümleri toplayıp sepetlere koyduklarını ve yeniden ayağa kalktıklarında da o üzümleri şarap olsunlar diye ezerek kendinden geçen Dionysos alaylarına karıştıklarını gör...
     Madde ve mana ayrımında Dionysiak şölenlere ruhunu ve bedenini kaptır.
     Dionysos aşkına
     yer gibi kertil
     toprak gibi savrul
     mey gibi ak
     sel gibi vur!
     "Âteş-i ıskest ke'nder ney fütâd, cûşiş-i ışkest ke'nder mey fütâd" sözlerini ezberlemene gerek yok; anlamını bilmen yeter.
     At nalı şeklindeki bir şölen masasının etrafında yaptıkları aşk konuşmasına, "Bugün neyi övelim?" diye başladıkları için bile, Platon'un Şölen isimli diyaloğunu okumayı her dem sürdür.
     Milattan önce 585 yılının 28 Mayıs'ında güneş tutulması olacağını önceden hesap eden adam, Miletli Thales, "Her şey sudur" diyorsa; vardır elbette bir bildiği daha: Madem öyle...
     Thales'in "su metaforu"nun bir ucundan tut ve suyun altında yıkanıyorken, kendinin de tamamen su olduğunu düşün; epey rahatlatıyor. Bunu da ben söylüyorum sana, Thales değil.
     Duşun altında değil de denizin ortasındaysan, suyun yüzeyine sırtüstü yat ve gök kubbeye bakıyorken, boşlukta uçuyor olduğunu düşün; gülümseyeceksin.
     Su gibi olursan, kalbinle düşünebilecek, beyninle sevebileceksin.
     Gün gelecek, felsefeyle ileri derecede ilgilenen herkesin bilge olmadığını anlayacaksın; kocaman profesörlerin bile birer zavallı faşist olabileceğini...
     Sayılara mutlak bir inançla bağlı olan ve bugünkü birçok tarikatın da kökeninin dayandığı Pisagor efendiyi düşün: Dik kenarları 1 birim olan dik üçgenin hipotenüs uzunluğunun rasyonel bir sayı olmadığını kanıtlayan öğrencisi Metanpontumlu Hippasus'u, sırf bu yüzden, bir kaşık suda boğmadı mı?
     Pisagor bir katildi ve filozoflar da dahil her insan, bir kaşık suda boğma heveslisi yaratıklardır.
     Fakat bazıları da vardır ki felsefelerinin tutarlılığı uğruna, Empedokles gibi Etna kraterinin ağzından atarlar kendilerini.
     Yanardağların ağzına geldiğin vakit, Empedokles'i ve bizi düşün.
     Santorini Adası'na bir gün düşerse yolun, kayıp kent Atlantis'i ve bizi düşün.
     Arabeskler ve tılsımlar aklının bir köşesindeyken, bana en büyük yazarların ve filozofların gözleriyle bak.
     "Nebris"ler giyindiğin zamanlardaysa en yükseklere kurul; senin makamın için "postnişin" desinler. En yükseklerdeyken çamurun dibinin parlak olduğunu asla unutma; makamının yüksekliğine bu yakışır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar