Bir adam yok oluyor (J.B. PONTALIS)

Hasta bir adam, hastalığından inleyen, ölecek olan ama bir türlü ölemeyen bir adam. Unutma yeteneğim sonsuzdu. Bundan şikâyetçi değildim. Ondan söz etmiyordum çünkü söz etmek onu herhangi biriyle paylaşmak olacaktı.

"Okumak tedavi etti beni."

Düşen omuzlar, iyi tıraş olmamış bir yüz, bir kaybedenin görüntüsü.

Julien artık inanmadığı bir şeyin dersini veriyordu. Ve kendini bulunduğu mütevazı yerde edebiyatın hizmetine adamıştı. Biliyor musunuz? Bir dünya yaratmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Belki sonunda bir tane olabilmek için, önceden birden çok olmak gerekiyordu.

"Sevgili genç dostum, bana çok değerli bir zaman kazandırıyorsunuz." Yaşlı adam zamanın kendisi için kısıtlı olduğunu biliyordu. "Kalem elimde ölmek isterim."

Her zaman bir düzeltme yapmam gerekiyordu, kendi kendimi kandırmamak için.
"Sonra, oradan oraya dolanmaktan bıkmıştım, nereye gideceğimi bilememekten. Gerçi, şimdi de bilmiyorum ama bunu düşünecek daha az zamanım oluyor."
Her zaman, belirsizliği saklı tutmak gerekliydi benim için. Bir başka yolun da açık olduğundan emin olmalıydım. Birden ortaya çıkan, birbirine karışan, birbirine zıt olan koşullara, olaylara güveniyordum. Yeteneğe inanmıyordum, dosdoğru yollara da.

Diyelim ki, ben de aynı şeyi yapıyorum, ben de kendimce başkalarının dertleriyle uğraşıyorum: Bedenleri onarıyorum, ıstırapla, sıkıntıyla uğraşıyorum.

Daha yakın hissettiklerime, başka şeyler de söylüyordum: "Beni bu kadar geç tıbba yönelten, ne olsun istiyorsun ki? Ölüm, ölüler. Hatta belki de, yaşamın içindeki ölüm. Kayıplar, unutulanlar veya birer kayıp olarak hissetmemek için unutulanlar, yaslar, sonunda biten yaslar. Biliyoruz ki zaman tedavi ediyor. Daha da tuhafı var, daha da unutulacak olanı: belleğimiz yalnızca yitirdiklerimizle dolu. Arkamızda bıraktığımızı sandığımız şeylerden ibaretiz: yalnızca sevdiğimiz veya şu ya da bu an bizim için önemli olmuş olan varlıklar değil, bir daha hiç göremeyeceğimiz yerler, kentler, manzaralar, sessiz sedasız göçüp giden mahallenin manavı. Bunu düşünmek dehşet verici ama bizi besleyenler kayıplar, ölüler. Biz onlardan yaşıyoruz. Yaşamın içindeki ölüm ise tersine, bizi kemiriyor, bizi içerden yiyor. Ve işte doktor, 'yürümeyen ne' sorusuna yanıtlar bulmaya çalışırken pek bir şey yapamaz. Gürültüsüzce ilerleyen ölümdür. Tıpkı ancak fazla zaman kalmadığında tanısı konan bazı sessiz ilerleyen kanserler için dendiği gibi."
Sonra sürdürüyordu: "Bazıları ölümü, kendilerinden bile daha çok severler. Ve onlara daha iyisini sunmak kolay değildir. Bazılarını da ölüm sever, peşlerini bırakmaz. Ölüm iyileştirilemez. Cinayet tedavi edilemez."

Dr. Beaune pediatri ihtisası sırasında öğrendiği ve tıp hakkında bildiği az şeyden birini yinelemeyi severdi: "Yeni doğanlar konuşamazlar, çocuklar anatomiyi bilmezler. Her şeyi keşfetmek gerekir, annelerin sözüne güvenmemeli, bizi (korumak için) sıklıkla yanıltırlar. O zaman gözlemlenir, muayene edilir, dinlenir. Doktorluk, hasta çocuklardan öğrenilir."

Beaune bu dönemden söz etmeyi severdi. Ölümcül olabilecek bir tanı hatasından çekindiği, korktuğu, tanımadığı hastalar karşısında yalnız olduğu o dönemden. "Şunu düşünebiliyor musunuz? İnleyen bebekler, belki hiçbir şey değil, belki de menenjit. Bakışları sabit, ama kendileri kaybolmuş gibi görünen ve şunu diyen kadınlar: "Sinirlerim doktor, sinirlerimden hastayım."
Doktora güvenmeyen ama ona teslim olmak zorunda kalan insanlar, artrozla (eklemlerin iltihapsız romatizması) bedenleri yamulmuş güçsüz yaşlılar. Dünyadaki zamanlarını tükettiklerini söylerler. Artık yeterince yaşadık cesaretimiz olsa kafamıza bir kurşun sıkardık derler ama et suyu çorbasının çok sıcak olduğundan şikâyet etmeyi ihmal etmezler. Ve tam kalkıp giderken sizi tutup "Doktor, beni görmeye bir daha ne zaman geleceksiniz?" diye sorarlar.
"Yaşama sarılmamızı sağlayan bu güç ne? Bu yaşam ki, onun yaşanası olduğunu da düşünmüyoruz."
"Biliyorum size sıradan şeyler söylüyorum. Ama giderek yalnızca sıradanlıkla karşılaştığımı görüyorum. Istırabın sıradanlığı, şikâyetlerimizin sıradanlığı ve çok özel olmasını istediğimiz halde sonunda korku verici düzeyde sıradanlaşan varoluşlarımız. Galiba tıbbı ortak sorunumuzun ne olduğunu unutmamak için öğrendim."

Yorumlar

Popüler Yayınlar