Bir hayat bir hayata değer
Âşık bir kadının, kendisinin, sevdiğinin, dünyanın, hayatın, hatta ölümün bile biraz eksik kaldığını hissetmesindeki o korkunç acıyı, o eksikliği kapatabilmek için sevdiği erkeğe doğru hiçbir sınırda duraklamadan yürüyüşünü, sevdiği erkek bir gün ölse bile duyduğu sevgiyi bu ölümün yok edemeyeceğine olan inancını, o erkek olmadığında "Allah'ın yalnızlığına" benzer büyük bir yalnızlığın içinde yaşayışını görmeyen, bu duygulara yabancı biri, her taşı siyah pırlantalarla bezenmiş bir tapınağın kapısında bir ömür boyu oturan bir kör gibi geçirir hayatını.
Erkeklerin belki de hiçbir zaman ulaşamayacağı böylesine korkunç bir bağlanışın şahikasına ulaştığında, kadın, yeryüzünde yaşayan herkesten ayrıldığına, eşsizleştiğine, kaderi değiştirecek bir gücü ele geçirdiğine inanır; öylesine koyu bir kedere ve öylesine parlak bir mutluluk hayaline sahiptir ki geceleyin gökyüzünde ışıklar içinde yanan bir gökkuşağı gibi yaşar.
En koyu karanlık ondadır.
En yakıcı parlaklık da...
İşte o zaman büyük bir inançla fısıldar.
-Seni en çok ben severim... Kimse seni benim gibi sevemez.
Keskin kristalden bir kılıç gibi hayatına saplanmış yalnızlığa, hiç durmadan çalan büyük bir çan gibi içinde yankılanan özleme, tüten bir zehir gibi soluduğu terkedilmişliğe rağmen sevgisinin bir mucize yaratacağına inanır.
Ve, bir dindarın bir dinsize acıdığı gibi bütün bu duyguları anlamayan erkeğe acır.
Mutluluğun kapısında duran zalim bir muhafız gibi o kapıyı açmayan sevgiliye öfkelenir.
Hissettiği sevginin bütün engelleri yok edebileceğini haykırır. (Haykırmıştım!)
"Bir yargıç gibi seni huzuruma çağırıyorum. Seni yepyeni bir yaşama uyandırmak istiyorum, yürümekte olduğun yoldan seni çekip alıyor, bağlı olduğun bütün kuralları söküp atıyorum, çünkü tüm bunlardan daha güçlüyüm, çünkü ben seni seviyorum."
Bir kadın, hissettiği ve kendisini değiştiren büyük aşkın erkeği nasıl değiştiremediğini, erkeğin, karşısında elmastan yontulmuş bir heykel gibi duran bu aşktan nasıl etkilenmediğini hiç kavrayamaz.
Âşık bir kadını korkutabilecek hiçbir şey yoktur.
Onu korkutan tek şey, erkeğin korkusudur.
"Sen birini sevmek nasıl bir şeydir hiç bilemedin, bilemezsin de. Sana sevgiyi anlatmak zorundayım çünkü onu tanımıyorsun."
Böyle kendinden vazgeçerek, hayattan vazgeçerek, bir gün gerçekleşeceğini umduğu bir hayal karşılığında bütün gerçeklerden vazgeçerek, insanların değerli bulduğu ne varsa onlardan vazgeçerek sevmeyi bilmeyen erkeği, onun vazgeçemeyişlerini, başka kadınların, paranın, şöhretin, dünyevi zevklerin varlığını unutamayışını bazen kederle, bazen öfkeyle, bazen acıyarak seyreder kadın.
Erkekle birlikte çıktıkları bu yolun neresinde erkeğin usulca başka bir patikaya saptığını görebilmek için geçmişi, konuşmalarını, söylenen sözleri defalarca hatırlar (unutmak ne mümkün!), her seferinde söylenen sözlere yeni manalar yükler, yeni ayrıntılar keşfeder.
Günün birinde Giacomo, kendime ait olduğunu düşündüğüm yüzün aslında bir maske olduğunu ve onun arkasında seninkine benzeyen başka bir yüzün saklandığını farkettim."
Bu inancı, böylesine sevmeyen birinin anlaması neredeyse imkansızdır.
Hele ki bir erkek bunu hiç anlayamaz.
"Seni en çok ben seviyorum," demeyi bilmez bir erkek, ne bunu diyebilecek bir güveni, ne sevgiler arasında "en çok" olmasını sağlayacak bir rekabete tahammülü, ne bütün ruhunu karşısındakine açacak bir cesareti, ne de sevginin gücüne böylesine bir inancı vardır.
Sevginin ona hayatı değiştirecek bir güç vereceğine değil, onu hayatı kaybetmesine yol açacak bir güçsüzlükle sakatlayacağına inanır.
Sevmek durmaktır. Erkek, durmaktan korkar, o kendi varlığını sadece hareket halindeyken hissedebilir çünkü.
"Günün birinde gırtlağına sarılmış bir sıkıntıyla uyanmaktan mı korkuyorsun Giacomo? Sakın korkma sevgilim, çünkü duyacağın can sıkıntısı renkli ve neşeli olacak, ayrıca bir anlam da taşıyacak, seviliyor olduğun anlamını."
Acı ve umut doludur.
Ve ıssız bir sahilde çalan panflüt gibi duyanın içine işleyen bir sesle, kendine, erkeğe ve hayata hep aynı soruyu sorar.
-Onu en çok ben seviyorum... Neden kaderi değiştirmeme izin vermiyor?
Yaşadıklarının ağırlığına dayanamayarak bazen gelecekten kuşkulansa da geçmişten her zaman emindir.
"Zaman ikimizin yaşadığı şeyleri asla yok edemeyecek Giacomo..."
Bir kadın böyle sevdiğinde bazen zaman geleceği de yok edemez.
Zamanı bile uysallaştıran böyle bir sevgi iki şeye muktedirdir:
Ya en çok seven kadını mahveder
Ya kaderi yeniden yaratır.
Bir hayat bir hayata değer
Yorumlar
Yorum Gönder