Yapılan son insanca belge

"Sesleniş" gevezeliklere karşı bir yanıttı. Ve sen bunu duymadın küçük adam. Unutmayalım: yanlış olduğunu kanıtlama değil, iftira yoluyla mahvetme. Canlı varlık, toplumsal ve insansal ilişkilerinde iyi yürekli, saf, bu yüzden de, var olan koşullarda tehlike içindedir. Başkalarını da kendisi gibi bilir. İyi yürekli olan, bütün insanların da iyi yürekli olduğunu ve iyi yürekli davrandığını sanır. Vebalı da, bütün insanların yalan söylediğini, aldatıp dolandırdığını ve iktidar hırsı içinde olduğunu sanır. Bu yüzden canlı varlığın, avantajsız ve tehlikede kaldığı açıktır. Vebalının olduğu yerde, somurulduktan sonra kendisiyle alay edilir ya da ihanete uğrar; ve güven gösterdiği yerde, aldatılır.
Şimdiye dek hep böyle oldu. Canlı varlığın, kendi güvenliği ve gelişmesi için savaşta sertlik gerekiyorsa, sert olmasının zamanı artık gelmiştir; cesaretle doğrudan şaşmazsa, bu arada iyi yürekliliğini yitirmeyecektir.
Küçük adamın devri. "The Age of the Commen Man." Bunu söyleyen sen değilsin. Bunu onlar söylüyorlar. Doktoralı iş önderleri, pişman burjuva oğulları ve filozoflar. Sana geleceği veriyorlar, ama senin geçmişini sormuyorlar. Şu andan itibaren insanlığın geleceği senin düşünmene, senin eylemine bağlı. Ama öğretmenlerin ve efendilerin, senin gerçekte nasıl düşündüğünü, nasıl olduğunu sana söylemiyorlar; kimse, kendi yazgının yönlendiricisi olarak seni donatacak ve sağlam durmanı sağlayacak bir tek eleştiriyi bile sana yöneltmeye cüret etmiyor. Sen, yalnızca bir anlamda "özgür"sün: Yaşamını kendinin yönlendirmesi için gerekli eğitimden azade, özeleştiriden azade.
Seni hiç şöyle yakınırken işitmedim: "Beni, kendimin ve dünyamın gelecekteki efendisi olmaya teşvik ediyorsunuz. Ama bana, insanın nasıl kendi kendisinin efendisi olduğunu, söylemiyorsunuz, ayrıca bana, hangi yanlış yolda olduğumu neyi yanlış düşündüğümü, yanlış yaptığımı söylemiyorsunuz."
Sen kendi kendinin esir tacirisin... Oysa kendin dilsizsin. Kaçma! Kendine bakmaya cesaret göster! "Hangi hakla bana ders vermek istiyorsun?" Diyorsun. Bu soruyu ürkek gözlerinden okuyorum. İktidarını nasıl kullanacağını, bilmiyorsun. Kendini şimdikinden daha değişik duyumsayabilmeyi, tasavvur etmek bile istemiyorsun. (Tasavvur, zihinde canlandırma anlamına gelir, sana yardımcı olmaya çalışıyorum) İki büklüm yerine, özgür; taktik yerine, açık; gecenin karanlığında değil de, güpegündüz severek. Kendi kendini aşağılıyorsun.
Özgürlüğünü fethetmeyi, onu kendin ve diğerleri için güvence altına almaktan daha iyi becerdin. Bunu çoktandır biliyorum. Ama anlamadığım şey, bataklıktan çıkmak için bunca çile çektikten sonra, niçin hep daha berbat bir bataklığın içine gömüldüğün. Sonra, yavaş yavaş, el yordamıyla ve dikkatlice etrafı gözlemleyerek, neyin seni köleleştirdiğini buldum: Sensin!
Doğruyu söylemek, doğrudan sana dokunuyorsa, yaşam tehlikesi getirir. Senin yardımımı alabildiğini, ama bunu korumayı bilmediğini görmeyi, çok yavaş öğrendim. (Hay aksi!) Seni ben savundum ve senin yanında, senin için savaştım. Sonra senin önderlerin gelip benim eserimi parçaladılar. Sen sessiz kaldın. Ne denli az kavrarsan, o denli çok saygı göstermeye hazırsın. Hitler'i Nietzsche'den, Napoleon'u Pestalozzi'den iyi biliyorsun. Bir kral senin için Freud'dan daha önemli. Kendini bende, beni de kendinde keşfedip, ödün patlayabilir ve kendini benim içimde öldürebilirsin. Bu yüzden çok kısa bir süre önce senin herhangi bir köle olmak özgürlüğün için, ölümü göze almaktan vazgeçtim. Şu söylediklerimi henüz anlayacak durumda değilsin, biliyorum: "Herhangi bir köle olmak özgürlüğü", öyle kolay bir şey değil.
Senden korkuyorum, çünkü sen, kendinden kaçtığın gibi hiçbir şeyden kaçmıyorsun. Sen hastasın, çok hasta. Bu senin suçun değil; ama hastalığından kurtulmak, kendi sorumluluğunda. Sana güven duymak için, inancını ifade etmeni istiyorum.
Çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam. Ama isteyince, rahat rahat onikiden vururum. Briç oynamam ve öğretimi yaymak için, ziyafet vermem. Benim öğretim doğruysa, zaten kendiliğinden yayılacaktır. Benden daha iyi yapacak değilse, işimi tabipler başkanına bırakmam. Ve keşfimi kim benden iyi yapar, kim yapamaz, buna ben karar veririm.
Bir anlamı varsa, işime gelen her türlü yasal kurala uyarım, ama eskimiş ya da anlamsızsa, ona karşı mücadele ederim. Hepsinden kötüsü, sana acımaya zorluyorsun. Ne kadar çok ve çeşitli şeyi ileri sürdün ve doğru olduğunu inatla savundun. Bunların ne kadarından vazgeçtin, samimiyetle hatanı kabul ettin? Hiç samimi olarak düşündün mü, bu sözlerin ne muazzam bir sorumluluğunu kapsadığını? Hiç (haydi samimi ol!) kendi kendine sordun mu?
Hemen yeni bir saçmalık konuştun, yeni bir alçaklık yaptın, beni tekrar derinden yaraladın. Sen unutursun. Ama büyük insanın özelliğindendir unutmamak, senin niçin böyle bayağı davrandığını anlamaya çalışmak. Bu da senin için yabancı, biliyorum. Ama inan bana: İstersen yüz kez, bin kez, milyon kez acı ver, bunun çok daha fazlasını yaşadım ben zaten. (Anladığını düşünmek istiyorum) Ben de şunu anladım; Senin yanında iyi düşünmenin olanağı yokmuş, yalnızca senin hakkında ve etrafında düşünmek mümkünmüş. Seninle değil. Çünkü sen, her büyük, geniş düşünceyi boğansın.
Sana şunu derim, (küçük adam ya da büyük adam, sıfatını seçme özgürlüğü veriyorum sana) içindeki en iyi şey için duyuyu yitirdin. Boğdun onu, ve onu kimde görsen, katlediyorsun. Seni yaşadım, seninle yaşadım. Seni içimde yaşadım. Alaycının kabarede senin için anlattığı fıkraları dinledin mi? Kulak ver senin ishal ilacı propagandasına, o zaman öğrenirsin, kimsin ve nasıl birisisin. Sana söylemek isterim, niçin sana gülündüğünü, çünkü ben seni çok ciddiye alıyorum, çok ciddiye!
Ey bu uydunun mihnet hanesindeki zavallı adam! Kendi sözlerini kendin anlamıyorsun.
Ben seni erken anladım da, sen kavradığını sanıp hiçbir şey kavramadın... 
Sen, kendi mutluluğunu zıkkımlanıyorsun. Hiçbir zaman, mutluluğu dolu dolu özgürlük içinde tatmadın. Bu yüzden mutluluğu tıkınıyorsun. Senin yanında mutluluğu yutmak kolay, ama sağlamak kolay değil. Bu niçin böyle, böyle olması niçin gerekli, anlamıyorsun? Bunu sana söyleyeyim, çünkü içinin boşluğuyla ya da iktidarsızlığınla ya da ruh bozukluğunla bana geldiğin zaman, seni içi doldurulmuş bir hayvan olarak tanıdım. Korktuğun için bağırıyorsun. Çünkü sen korkaksın. Katle devam ediyorsun, huzur ve düzen adına; ama alçakça katlediyorsun. Beni alenen ahlaksızlıkla suçlarken, gözüme bakma cesaretini gösteremiyorsun. Ve senin aklında başka bir şey olmadığı için, beni de kendin gibi biliyorsun. Hayır, benim küçük adamım, ben senin gibi değilim ve ben hiçbir zaman senin gibi olmadım bu konularda. Buna inanıp inanmaman da hiç önemli değil. Kuşkusuz, senin bir tabancan var, benimse sevgim. Roller böyle dağılmış. Sakin olllll, amacım seni aşağılamak değil, aksine şimdiye dek niçin özgürlüğünü fethedemediğini ya da elinde tutamadığını sana göstermek istiyorum. Bu seni hiç mi ilgilendirmiyor? Seni uyardım, ama sen anlamadın. Ben de işte, senin niçin anlamadığını, anlamadım. Bir şey mi söylemek istiyorsun? Biliyorum biliyorum ne demek istiyorsun. Ve işte böylesin sen, beni gereksiniyorsun. Sana bütün bunları seve seve ve bedava veriyorum. Karşılığında hiçbir şey istemiyorum. Beni anlaman geç olacak diyordun, anımsıyor musun? Elbette, elbette. Ne demek istediğimi biliyorsun, dur işini kolaylaştıracağım; Seni anlamak değil, tanımak geç oldu. Kendin bir saldırıya uğramadan, saldırmak istemek, senin özelliğin. Bu yüzden, durmadan pusudan ateş saçıyorsun. Ben senin kanserini kavrıyorum, ama o seni yöneten beynin, farelerle deney yapmamı yasaklıyor. En iyisi mi, sus küçük adam! Kendi kendini ipe çekmeden, sen beni asamazsın. Yok, sen beni katledemezsin, sana nasıl inanmışsam, şu an da öyle korkuyorum senden. Ama artık seni aştım! Ve sana artık zaman içinde ileriye ve geriye giderek, binyılların perspektifinden bakıyorum. Gelecekte seni neyin beklediğini bir sezebilsen, korkudan ödün patlardı. Ama seni şimdiden yoldaş olarak istemiyorum. Yol arkadaşı olarak sen sadece meyhanede tehlikesizsin, yoksa yüzümü döndürdüğüm yönde değil.
Sen özgür de değilsin, ve özgürlük nedir, bundan haberin yok. Ve özgürlüğü nasıl yaşayacağını da bilmezsin. Hayır, hayır! Hakikat konuşunca, kulak vermiyorsun sen. Bu senin kirli fantezin, benim değil.
Sen hiç Viyanalı bir faytoncunun "Kayserim sen çok yaşa!" diye bağırdığını duydun mu? Hayır? Peki, kendini dinlesen yeter; o aynı müzik! Hep çok kısa vadeli düşünüyorsun, yalnızca kahvaltıdan öğle yemeğine kadar. Ben hiçbir zaman küçük kızları-oğlanları kandırmadım, hiçbir zaman kabızlık çekmedim (dışkıdan bahsetmediğimi anlıyorsun değil mi?) ben her zaman yalnız beni isteyen ve benim de kendilerini istediğim insanları sardım. Ben hiçbir zaman senin gibi sevgi çalmadım. Bunu biliyorsun ama söylemiyorsun. Panik yapma, sen bittin. Bu gidişle de her zaman için biteceksin.
Yaşamın ne zaman iyi ve güvence içinde olacak, diye soruyorsun; bunun yanıtı senin özüne yabancı: Hayat dolu olmak güvenlikten, sevgi paradan, özgürlük parti ya da kamu görüşünden daha önemli olduğu zaman ve bir de elindekileri kaybedene kadar uğraşıp kaybettikten sonra yaşadığın o mutsuzlukla, işte o noktada yaşamın iyi ve güvende olacak. Çünkü kaybedeceksin. Ve belki seninle öyle dertleşebiliriz. Korkulu ruhların yolundan uzaklaştırsa da, kalbini izle. Hayat sana eziyet etse de, katılaşma. Sana seslenmemin sonuna geldim. Oysa sana söyleyeceklerimin sonu yoktu. Sana seslenmemi dikkatli ve samimi okuduysan, kendini, benim seni götürmediğim alanlarda da küçük adam olarak keşfedeceksin.

Yaptığım son insanca belge

Wilhelm Reich/Dinle, küçük adam

Yorumlar

Popüler Yayınlar