Köprü

Onu gözlüyorum. Orada, çıkış kapısından bahçeye uzanan yolda durmuş, arkadaşını dinliyor. Gülümsüyor. İyi biliyorum, dünyaya duyduğu korkuyu bastırmaya çalışan, çözemediği her şeyi hafife alan yanı bu onun.

Yağmur yağıyordu. Belediye otobüsünün camlarına incecik düşüyordu damlalar. Paketlerimi kucağıma yığmıştım. Ellerimi öylece çaresiz bırakmıştım üstlerine. Ağlamamak için uydurulmuş bir şarkı vardı içimde. Dirence dönüşecek bir kalkışma. Dik durmaya yarayacak bir öfke. Anlıyor olmanın doğallığı, anlayamamanın kırılmışlığı.

Bazen derin, acı bir suyun içinde geçti yaşamım diyorum. Çırpınarak, çıkamadan o sudan ama büsbütün de batmadan. Tam çıkar gibi olurken yeniden suda bulacağım kendimi ve hep böyle olacak diye düşünüyorum. Ben lütfen demekten hiç hoşlanmam ama lütfen böyle olmasın.
Sanki göremiyoruz birbirimizi. Fakat görüyoruz da aynı zamanda. Bilmiyor. Çaprazlama bir karşılaşma. Çift cam, çift tel, çift asker. Ayrıntılar yok. Bana var ama sanki ona yok. Ne yaşamamıza, ne duygularımıza, ne orada karşı karşıya gelişimize değgin. Her şey kabaca çizilip belirlenmiş. Uzak, çok uzak iki tepeden birbirimize bağırıp duruyoruz.

Çocuklar nasıl acı çekerler? Acıyı nasıl yaşıyorlar? Unutarak ve belleklerinin gizli bölmelerinde biriktirerek. Biriktirip çok sonra kullanılmak üzere unutarak. Sessizliği hüzün dolu bir tatla yaşıyoruz. Aynı şeyleri düşünüyoruz ve anlaşıyoruz hemen. Konuşmaktan kaçınıyoruz sanki... Kaçınmamalıyız halbuki. Aramızda söylenmeden bilinen sözcüklerle kurulmuş bir köprü var. Zorlama bir dinginlikle umarsız bir umudun çelişkisinden yoruluyoruz.

Düş müsün sen? Acımı nasıl görmezlikten gelmeli, nasıl savuşturmalıyım söyle! Yeniden başlarken her şey. Bitip durulup yeniden başlıyor. Böyle sürecek biliyorum. Pahalı deneylerde öğreniyoruz bunu. Bu yüzden çözülmüyoruz belki de. Eleklerden geçmişleriyiz, sağlam kalmayı becermişleriyiz dar zamanların.

Korkarım bir gün yitirmekten. Nereden geleceği belli olmayan bir kurşundan korkarım. Hızla gelen bir arabadan. Kapının çalınışından. Aklının karışmasından... Benim bunları yaşadığımı başkaları bilmiyorlar ve onu beklerken nasıl anıların güzelliğine sığınıyorum anlayamazlar. Sanıyorlar ki ben çok kolay dayanıyorum. Hadi yürüyün be. Yarın salı. Bu salıdan sonraki salı, iyiyiz, diye bağıracağım ona. Yorgun mu diye düşüneceğim. Yüzü nasıl da solgun buradan bakınca ben. Söylemek isteyip de söyleyemediklerimiz yüzünden susup kalmayalım.

İş ki keder olmasın. İnsan yaşamayı sevdi miydi altı üstü bir yerin. Ben yerin altını hiç bilmeyen öyle insanlar görmüşümdür, şu güzelim dünyanın üstünde karanlıklarda yaşayıp öldüler. Ben burada yerin karanlığında güneşler içinde bulurum kendimi bazen. İçimde denizler dalgalanır, yedi kat yerin dibinde gökyüzünde uçarım istersem. Neden dersen, bu yürek işi be çocuk, nasıl anlatayım, her bir şeyi seveceksin. Ben bu kömürün kara ışıltısını severim. Sevmezsen kim çıkaracak gözünü seveyim? Sevemezsen nasıl yaşayacaksın?

Yorumlar

Popüler Yayınlar