Bir çözüm bulacağım

"Parçalama ve kırıp dökme dışında bir yaşam biçimi bilmiyorum. Yapılabilecek tek şey en iyisini ummak ve en kötüsüne hazırlıklı olmaktır. İnsanoğlunun en birincil özelliğindendir, umduğumla bulduğum her zamanki gibi yanıltmadı beni ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Geçmiş son iki ay içinde "normal insanlar" gibi davranmamam gerektiğini öğrendim. Yani şunu söylemek istiyorum: benim özüm olmayan bir şekilde davrandım ve toplum içinde yine kendimi sakladım. Artık bunu yapmayacağım. Kendime özgü tek taraflı oynadığım yasal bir "intikam" kadrom var, bu alanda fikir ayrılığım bulunan ya da hazzetmediğim diğer akademisyenler. Benim öğretilerim çoğunlukla başkalarını mahvetmeye odaklanıyor. Bir çözüm bulacağım. Her zaman bulurum.

Uyum. Rol yapıyorum. Çünkü ben uyum sağlamaya çalışırken hiçbir zaman tümüyle uyumlu olmayı beceremiyorum. Uzun süre normal görünmeye çabalamak beni huzursuz ediyor. Bunu artık bıraktım. Ya böyle kabul  edileceğim ya da yollarına bakacaklar. Ne yapayım? Tabiatım böyle.

Kendimi düşündüğümde ben öncelikle bir irade sonucu var olduğumu hissediyorum, ben arzularımın ve bu arzuları yerine getirme çabalarımın ürünüyüm. Sosyopat yanım cinsiyetimden, mesleğimden ya da ırkımdan daha ağır basmakta. Düşünün, bir Arnavut olarak bu cümleyi kuruyorum. Milyonda bir rastlayabileceğiniz bir durum bu. Sanki önce bu taş kalpli, Nietzsche tarzı mekanizma oluşturuldu, sonra geri kalan kısmım ortaya çıktı; belki de önce bilincim, sonra bedenim, sonra da bir beden içindeki olağanüstü farkındalık ile dünyaya bakış.

Duygularıma hâkim olmakta zorlanıyorum; bunları hissetmediğimden değil. Çok farklı duygular yaşıyorum ama bazılarını farketmiyor ya da anlayamıyorum. Çoğu kez duygularım anlamsız görünüyor. Sanki bir kitabı sayfa sayfa okuyor ama son sayfadan başlayıp geri gidiyor gibiyim. Orada bana yardımcı olacak birtakım ipuçları var ama yaşadığım belirsiz sıkıntı ile "şunun yüzünden canım sıkılıyor" farkındalığı arasında neden-sonuç ilişkisini oluşturabileceğim mantık çizgisi yok. Eğer kendi duygularımı somutlaştıramazsam başkalarının duygularını anlamam daha da zorlaşır. 

Doğruluk başka, gerçeklik başkadır. İstediğin kadar doğruları söylemeye çalış, kimsenin kulak verdiği yok. Bu yüzden vazgeçtim. Şimdi artık çoğunlukla gerçekleri söylüyorum. Biri bana "Ne düşünüyorsun?" dediğinde, "Kulağını dişleyip koparsam ağzımda nasıl bir tat oluşurdu!" diyorum. "Haha!" diyorlar. Ya da "Benden hoşlanıyor musun?" gibi beylik bir soruya "Umrumda bile değilsin!" yanıtını veriyorum, "Haha!" diye gülüşüyorlar. Doğruyu söylüyorum ama kimse bana inanmıyor. Sessizce ve tepkisiz bakıyorum. Ciddiyetimi ve gerçekliğimi itinayla farketmiyorlar. Sanki insanlar beni bilemediğim bir tepki vermem için zorluyor, duygusal bir uçurumun başına doğru sürüklüyorlardı: Buradan hemen hiç atlamadım. Geride böyle bir yaşam bırakmıştım.

Aşka gelirsek, aşkın nasıl bir sahtekârlık olduğunu biliyorum. Bu illet doğru değil sadece gerçeklik payı var. Bir yazı var çok sevdiğim, arada açar okurum onu. Gururum okşanır böyle hafiften. Geçtiğimiz haftalarda çok sevdiğim bir arkadaşım paylaştığım bu yazıyı gecenin bir yarısında bana gönderdi ve uzun zamandır kaybettiğim gerçekliği tekrar anımsattı bana.

"Kadın susarak gider. En önemli detaydır, erkeklerin hiç anlayamadığı durum işte bu kadar basittir. Kadın gerçekten gitmişse çok sessiz olmuştur. Seni gülümsetmek gibi küçük hayalleri olan birinden bahsediyoruz. Kuştur kadın. Ve bir gökyüzü vardır kadının. Öyle bir havan olmalı ki senden göçmediği için onu dondurmamalısın. Bunu bir zamanlar seni gökyüzü ilan etmiş kadının, başka bir gökyüzünde kahkaha atışını duyunca anlarsın."

Yorumlar

Popüler Yayınlar