Dostlarınızı ve ailenizi kimi zaman endişelendiren anlık kararlar almakta usta mısınız? Sosyopatlar içlerinden geldiği gibi davranmakla ünlüdürler. Ben çabuk huzursuzlanırım; bir konu üzerinde uzun süre odaklanmaktan sıkılırım; bir işte birkaç yıldan fazla kalamam. Sosyopatlar sürekli hareketli olmak isterler ve çok çabuk sıkılırlar, bu yüzden de ani kararlar verirler. Bunun kötü yanı ise, bir dürtüye kapıldığımızda gözümüzün başka hiçbir şey görmemesi, mantığın sesine kulak vermememizdir. Çoğu kişi atılganlığı acelecilik olarak tanımlasa da ben soğukkanlı davranırım. Hiç kimseyi öldürmedim ama öldürmeyi istedim, eminim çoğu kişi de bunu yaşamıştır. Kendime yakın kişileri öldürme arzusuna nadiren kapıldım, daha ziyade tesadüfen karşıma çıkan ve beni dehşete düşüren insanlar söz konusuydu. Bir keresinde bir hukuk konferansına katılmak için Washington DC'de iken bir metro görevlisi çalışmayan bir asansörü kullandığım için beni kınamaya kalkıştı. Koyu aksanlı bir İngilizce ile "Sarı bariyeri görmedin mi?" diye sordu.
O: Evet, bariyer. Az önce oraya koydum, etrafından
dolaşman lazımdı.
Sessizlik. Boş boş bakıyorum.
O: İzinsiz geçiş yaptın! Bunun yanlış olduğunu bilmiyor musun?
Asansör çalışmıyor, yasalara karşı geldin!
Sessizce ona bakmaya devam ediyorum.
O: (tepkisizliğim yüzünden gözle görünür bir tedirginliğe kapılarak)
Neyse, bir dahaki sefere izinsiz geçme, tamam mı?
Tamam değildi. İnsanlar fevri davranışları için genellikle "Öfkeye kapıldım," der. Bu hissi çok iyi biliyorum. Bir an orada durdum, öfkemin beynime ulaşmasını bekledim ve sonra birdenbire son derece sakin ve kararlı olduğumu hissettim. Gözlerimi kırpıştırdım ve dişlerimi sıktım. Adamı izlemeye başladım. Adrenalin yükselmekteydi. Ağzımda paslı bir tat oluştu. Çevremden gözümü ayırmamaya, olup bitenleri dikkatle izlemeye, çevremdekilerin hareket ve davranışlarını önceden kestirmeye çalışıyordum. Kentin yabancısıydım ve metroya binmeye alışık değildim, üstelik etraf da çok kalabalıktı. Adamın tenha bir koridora gireceğini ya da gizli, kilitsiz bir kapıdan içeri kaçacağını ve onu orada yalnız başına, beni beklerken bulacağımı umuyordum. Kendimden son derece emindim ve yalnızca yapmam gerektiğine inandığım şeye odaklanmıştım. Kendimi ellerim onun boğazına sarılmış, parmaklarımla boğazını sıkar, onu da aman vermez saldırım yüzünden can verirken görebiliyordum. Bu harika bir duygu olacaktı.
Şimdi bunu düşünmek garip geliyor. Ben yaklaşık altmış kiloyum, o ise herhalde seksen kilo civarındaydı. Müzisyen olduğum için güçlü ellere sahibim ama onun soluğunu kesecek kadar güçlü olabilir miydi ellerim? Bir hayatı sona erdirmek bu kadar kolay mı? Aslına bakarsanız bir sıçanı bile boğmayı becerememiştim. Megaloman bir fanteziye kapılmıştım ama bunun bir önemi yoktu. Kalabalığın içinde adamı gözden yitirdim ve ölümcül öfkem de geldiği gibi ansızın uçup gitti.
O zamandan beri, adamı gözden kaybetmeseydim ne olurdu diye düşündüm. Onu öldüremeyeceğimden eminim ama aynı şekilde ona saldıracağımdan da eminim. Karşı koyar mıydı? Yaralanır mıydım? İşin içine polis karışır mıydı? Yakamı kurtarmak için ne yapabilir, ne söyleyebilirdim? Bir gün gerçekten kötü bir şey yapabileceğimin farkındayım. Böyle bir durumda tepkim ne olur? Yeterince pişmanlık numarası yapabilir miyim? Yoksa numara yaptığım anlaşılır mı?
Yorumlar
Yorum Gönder