Bu seni son anlatışım insanlara
"Bir zamanlar bir tutkuyu bölüştüğüm birisi bu.
İçimdeki onarılmaz acının birkaç yıl boyunca "nesnesi" olmuş biri. Toprak ayaklarımızın altından kayarken duyduğum kedere yabancı kalan, kendi acısına bile uzaktan bakan biri.
Yitirdiğimde ölmek istediğim ve şimdi yalnızca, herhangi birisi.
Onu bir başka kentte bıraktım ve ayrılığın yükünü tüketici bir yanılsama olarak aylar boyu tek başıma taşıdım. Işığı sönmüş bir deniz feneri gibi uykusuz ve bütün tehlikelere açık. Kendimi onarmak için ağırdan aldım. Rüzgârlara vurdum. Ama sonunda yavaşça da olsa silindi yüzü.
Yüzü bana eski yüzünü anımsatmıyor. Rahat görünmeye çalışıyor, ama çekingen ve dikkatli. O kadar uzun zaman inatla savundu ki kendini, hüzün verici bir siniklik var tavrında. İtici bir suçluluk duygusu ve kaybetmişlik.
Onu aramızdaki her şey bittikten yıllar sonra yeniden görmek bir tutkudan bütünüyle ve hiçbir şey kalmamacasına kurtulmuş olduğumu anlamanın sevincinden başka duygu uyandırmıyor bende. Ona başka bir gözle bakıyorum artık. Benim olmayan, kaybetmekten korkmadığım biri olarak. Geriye kalan hiçbir şey yok. Ne suç ortaklığı ne de az çok yakın bir duruş. Hiçbir şey. Yarım kalmış bir acı bile yok. Zorla vazgeçilmiş dostluk, güzellik yok. Geçmişte bıraktığım adam bu değil. Bu bir başkası. Ben onu boşu boşuna sevmiş ve yoktan var etmişim. Çoğaltmış, yüceltmiş, sevgime değer bulmak için olduğundan daha büyük ve önemli kılmışım. Yazık bana. Bu yanılgıda uzun zaman direnişim yalnızca benim sorunum. Acı çekme ustasıyım çünkü ben. Ama şimdi ne bağışlama ne bağışlamazlık var artık burada. Ne pişmanlık ne şöyle ya da böyle bir duygudaşlık var. Kala kala gittikçe silikleşen ve çok seyrek anımsanan bazı anılar kalmış geriye. Unutulmayacak sandıklarımdan küçük kırıntılar. Ama onlar bile ona benzeyen ve gerçekte hiçbir zaman o olmamış biriyle ilgili.
Belki ben de bir başkasıydım o zaman. Şimdi bambaşka biriyim. Nasıl görünüyorum ona, o neler düşünüyor benim için? Önemi yok.
Başıma gelebilecekler açısından daha güçlü hissediyorum kendimi. Anlıyorum ki o benim için şimdi yakalandığımdan daha korkunç bir hastalıktı ve ben sağ salim çıktım bu ateşin içinden.
Yanlış sevilmeler. Özellikle yanlış sevmeler. Ama yaşamlarımız bunlar üzerine kurulu değil mi? Hep kıskandım "doğru" sevmiş ender kişileri ya da öyle görünmeyi başarabilenleri. Belki de gerekenden daha uzun süre öyle olduğuna inanmayı yeğlemiş olanları, en azından... Yoksa nasıl olsa her aşk, kazaya, yanlışa dönüşür zamanla.
Gitmesini bekliyorum. O biraz daha kalması gerektiğini düşünüyor olmalı. Eski bir alışkanlık. Ondan ayrılmak istemezdim hiç ve beni bırakıp gitmesi gerektiğinde hırçınlaşırdım. Şimdi soğuk ve aldırmaz davranmak istemiyor olsam da artık kendisine hayranlık duymadığımı muhakkak seziyor. Bu kayıtsızlıktan daha yıkıcı bir şey yok onun için. Yaşam biçimi benim değerlerimden çok uzak. Onun için bütün duyularım -onun adına- hüzün. O şimdi tanıyamadığım adama benzeyen bir adam.
Bir daha birini böyle sevebilir miyim diyordum. Sorularım hep şu yöndeydi: "Birini yeniden sevmek için güç ve zamanım olacak mı bir daha?"
Seni umutla sevmiştim ama sen benden, verebileceğimden çoğunu istedin. Sevilmediğini sandığın için, sahibi olduğum umudu ve sessizliği bağıra bağıra istedin ve ufalayıp dağıttın. Bütün dünyamı istedin benden. Beni ben kılan, dokunulmaz saydığım her şeyi.
Her dakikası için savaşılmış ve kazanılmış uykularım ve uykusuzluklarım var benim. Sen bilmezsin.
Yazık bana. Kendimi, taşıdığıma inandığım ruhu yitirmiştim. Öyle ezilmiştim ki bana ait bir fotoğrafın negatifi kadar tanınmaz olmuştum sonunda. Benim irademin dışında başkalarınca çizilmiş bir rotayı izliyordum sanki ve yoluma çıkan bütün sokaklar yokuştu. Gerçekte onun duyguları kadına duyulan korkularla ve gizli aşağılık duygularıyla tıka basa doluydu.
Yaşadıkça, dünyanın öğretilenden farklı olduğunu kavradım ve kendim için gerekli bulduğum her şeyi başkalarının değer ölçülerinin dışında tutmaya çalıştım. Böylece birçoklarınca kusurlu sayılmaktan korkmamaya ve aykırı seçimlerimden daha az rahatsızlık duymaya alıştım zamanla. İnançlarıma ve inançsızlıklarıma tutkuyla, hoşgörülü bir kabulle sahip çıkma bilincine erdim. Bunların iyiliğini kötülüğünü tartamam şimdi. Hayatıma karışmış erkeklerin çoğu aynı hamurdandı çünkü. Onların hepsini kafamda sevilecek erkek imgesine uydurmuş olduğumdan şaşılacak derecede birbirlerine benziyorlardı. Kendi gerçeğimi onlara anlatma çabası içine girdiğimde kalıplar içinde sıkıştığımı, zorlandığımı anımsıyorum. Ben tepeden tırnağa anlaşılmak isteyen biri olmaya mahkumum. Onlar da kararsız ve korkaktılar. Beni bekçiliğini yaptıkları düzeni bozabilecek bir tehlike olarak gördüler. Ama aşk acılarından ve bütün öteki dağılmalardan tümüyle arınmış bulunmaktayım. Bu bir tür üstünlük gibi görünüyor bana. Sen yoksun artık. Bu yorgunluğa değmezsin. Sen varken kendi hayatımı yaşamıyormuşum da bana zorla dayatılmış bir oyunu gönülsüzce oynuyormuşum. Bana uyan rol bu değildi.
Bunları anımsamak ve hayatımdan yıllar önce çıkmış olan birini yorumlamaya çalışmak anlamsız ve gereksiz görünüyor bana şimdi. Yorucu geliyor. O yüzden bu seni son anlatışım insanlara. Bugün sana verilen zaman doldu. Ardımda bıraktığım koca iki senenin vadesi tükendi bugün. Bugün seni istemediğim ilk gün. Geleceksen de gelme. Çünkü ben yine iteceğim seni, elimin tersiyle. Hayatımın kapatılmamış, onca zaman -ne yazık ki- açık kalmış sayfalarından birini kapatmak isteği duyuruyor şimdi hayat bana. Yoğun olarak. Hani o üstüne kalın bir çizgi çekilecek sayfalardan birini. Defalarca yazdım ve artık bu anlamını yitirdi. Bu zamana kadar bir cesetle berabermişim aslında. Ve dedim ya; bu seni son anlatışımdı insanlara."
Yorumlar
Yorum Gönder